düşüyoruz yollara..
.Eğrigöl Yaylası Gündoğmuş'un yaklaşık 35 km kuzey doğusunda; dönüş yolumuzu ise Hadim, Taşkent, Kuşyuvası, Alanya olarak planladık.
İlk mola Evrim arkadaşımızın bizim yerimize anahtarlarını unuttuğu için Manavgat Akseki yol ayrımında benzin istasyonunda veriyoruz. Geziye eşler ile çıkmanın güzel yanı; benzin istasyonunun ikramı çayların yanında hemen kekler çıkıveriyor ortaya...
Gündoğmuş yolu asfalt, bol virajlı ve keyifli. Hastahanede geçici görev ile buraya gelen tüm arkadaşlarım bu yollardan nefret etseler de bana sıra gelmeden görevlendirmeler bittiği için üzülmüştüm.
İkinci molamızı Gündoğmuş'ta benzin istasyonunda veriyoruz ve depoları dolduruyoruz; iyi ki de öyle yapmışız ertesi gün Geyik dağlarında kaybolunca depolardaki fazla gördüğümüz benzinlere ihtiyacımız oldu...
Gündoğmuş; Antalya'ya 160 km uzaklıkta küçük bir ilçe. Geçmişi antik çağlara dayanan ilçenin bugünki yeri Romalılar döneminde iskan edilmiş. İlçe sınırları içerisindeki Roma harabeleri ki, Taşahır mevkiindeki Kaseyir Şehri harabeleri, Senir köyü yakınındaki Kese mevkiindeki Roma harabeleri en eski harabeler olma özelliğini taşıdığı söylenebilir. Daha sonra ki dönemlerde özellik Malazgirt Zaferi sonrasında Anadolu'nun Türkleşmesi döneminde şehir Selçukluların egemenliğinde kalmış ve 2.Beyazıt döneminde de Osmanlı Devleti topraklarına katılmıştır.Bir rivayete göre; Konya'nın İksile Köyü'nden çeşitli sebeplerle ayrılan bir ailenin bu bölgeye yerleştiği ve sonralarıda buraya "Eksere" denildiği söylenmektedir.Eksere Köyü 1936'ya kadar Akseki'ye bağlı bir köy iken 1936'da "Gündoğmuş" adıyla ilçe yapılmıştır.
Antalya’nın Akseki ve Alanya ilçeleri arasında kalan Gündoğmuş Yaylaları’na yürüyüş yapmak ve doğayı kucaklamak isteyenler sonbaharda akın ediyor. Burada küçük ve büyük onlarca yayla var. Yedisi turizme yönelik olarak da hizmet veriyor. Sedir ve ardıç ağaçlarıyla kaplı Gündoğmuş Yaylaları, Toroslar’ın yüksek zirvelerinden Geyik Dağı eteklerinde yer alıyor. Gündoğmuş’un Antalya kent merkezine uzaklığı 160 kilometre. Yaylaların ilçe merkezinden uzaklıkları ise 30-40 kilometre arasında değişiyor. Sınırları içinde Colybrassus, Casae Gelefi ve Taşavur gibi antik kent yerleşimi kalıntıları bulunuyor. Konaklama tesisi yok.
Yol asfalt fakat yüksek rakım, eriyen karlar ve traktörlerden dolayı çokta düzgün deği. Yol boyunca genelde cep telefonları çekmediğinden, navigasyon haritalarında (nekadar güncel olursa olsun) bu yollar olmadığından ve eldeki basım haritaların yetersizliğinden her yol ayrımında birilerine sormak zorunda kalıyoruz. Şanslıyız çünki neredeyse her kavşakta ya bir köylü ya bir çoban bize yol tarif ediyor. Bir süre yol aldıktan sonra Haziran ayı başlarında Antalya'dan yaklaşık 35 derece sıcaktan gelipte kar kümecikleri görünce iyice şenleniyoruz. Heleki yaklaşık 3 metreyi bulan kar tünellerini görünce neşemizin yerini hayret ve hayranlık alıyor. Peşi sıra sıralanmış güzelim yaylaları ve gölleri gördükçe daha önce buralara gelmediğimize pişman oluyoruz.
Gündoğmuş’a yaklaşık 35 km uzaklıktaki Baş Yayla, sedir ve ardıç ağaçlarıyla dikkati çekiyor. Çaltı Yaylası Gündoğmuş’un yaklaşık 35 km doğusunda. Soğuk suyu, karaçam, sedir ve ardıç ağaçları yaylanın özelliklerinden. Cündüre Yaylası ise Gündoğmuş’un 30 km doğusunda. İlçenin yüksek yaylalarından. Boğazoluk’ta kirazcılık yapılıyor. Eğrigöl Yaylası’na asfalt yolla ulaşmak mümkün. Güzel bir göl manzarası var. Belli başlı yaylalardan biri olan Gören de Gündoğmuş’a 40 km uzaklıkta. Cevizi ve soğuk suyu meşhur. Seyricek, Gündoğmuş’un en uzak ve en yüksek yaylalarından biri. Akdağ ile Geyik Dağı arasındaki düzlükte yer alıyor. Yakınında adı bilinmeyen bir antik kentin kalıntıları var.
Hava kararmak üzere iken Eğrigöl'e ulaşıyoruz. Gördüğümüz manzara yolda çekilen tüm sıkıntılara değiyor...
Hemen uygun bir yer bulup (hemencecik yolun kenarı- ilk durduğumuz yer) çadırlarımızı kuruyoruz. Ve yakılan ateş, yemekler, sohbet...
Bu arada rakım 2000 metre üzerinde olduğu için çalı ve ottan başka ağaç yok, dolayısı ile mutlaka ateş ve mangal için hazırlıklı olmanız gerekiyor. Neyseki yanımızda araba olmasından dolayı şömine odunlarımızın keyfini sürüyoruz. Gece hava sıcaklığı 5 derecelere kadar düşüyor burda; öyleki çadırın yanıbaşındaki şişe suyu sabak içtiğimde dişlerimi sızlattı...
Asıl süpriz bizi sabah karşılıyor. İşte çadırı açınca gördüğüm manzara...
Herşeye değer...
Kahvaltı süper...
Birde efsanesi var Eğrigöl'ün. Köyün güzel kızı bir oğlan sever fakat ailesi onu birbaşkasıyla evlendirir. Gelin kervanı giderken kız ağlaya ağlaya at üstünde; burada mola verilir, gelin 'burası göl olsada düşsem ölsem sevdiğimin olsam' der, gelinin gözyaşları göl olur kervan sulara gömülür. Göl kenarı o yüzden kervan gibi eğri imiş, her cuma günü gölden göğe ışık süzülürmüş...
Toparlanıp çekilen fotoğraflardan sonra tekrar düşüyoruz başımıza geleceklerden habersiz yola...Göle kadar bozuk olan yol artık stablizeden çıkoyor çamur ve patikaya dönüşüyor. Hadim'e bizi götürecek 42 km yolu kaybedip sora sora gittiğimiz yaklaşık 140 km ile Geyik dağlarını düşe kalka aşıyoruz ve Korualan beldesine ulaşıyoruz. Yol öyle kötü ki daha doğrusu yol da yok patikada, çoğu yerde fotoğraf bile çekemiyoruz. Böylelikle kendimize yüklü ve artçılı motorlar ile offroad yapılmayacağını ispatlıyoruz.
Neyseki Korualan'a geldiğimizde ne bizde nede motorlarımızda kokan debriyajlarımız ve toz toprak çamurlarımız haricinde hiçbir problem yok aksine yolun ve başarmanın verdiği garip bir mutluluk ve anlam veremediğim bunu mutlaka tekrarlama isteği var. Galiba dağcıları ve zirve yapma isteklerini artık anlayabiliyorum. İletişiminiz tam olur birbirinizi anlarsanız dağ sizi inanılmaz bir istek ile çağırıyor...
Burada içilen çaylardan sonra Hadim ve Taşkent'i geçip yol üzerindeki bir restorantta alabalıklarımızı yiyoruz.
Yolumuz belki bir iki yıl içinde yolu patikaya dönüşecek olan Alanya Kuşyuvasına...Alanya'yı Anadolu'ya bağlayan inanılmaz vahşi bir güzellikte ve tehlikeli bir geçit burası. Bu haliyle motorsiklet ve bisiklet sevdalılarının çok sevdiği fakat trafik açısından özellikle ölümlü kazalardan dolayı tehlikeli olan bir geçit.Belkide 1-2 sene sonra yapılan tünelin devreye girmesi ile kullanamayacağımız bir geçit...
Kuşyuvasından sonra dim çayı boyunca seyrederek Alanya'ya geliyoruz.
Yolumuzun en sıkıcı anları artık yoğun trafik, sıcak, dümdüz yol ve her kilometrede radar kontrolleri ile başlıyor. Akşam saatlerinde Antalya'ya julaşıyoruz ve klüp olarak bu geziyi tıplı 29 Ekim Kaş gezileri gibi heryıl tekrarlamak üzere sözleşiyoruz.
Bakalım seneye hangi dağ patikasında yolumuzu kaybedip kendimizi nerelerde bulacağiz..